25 Eylül 2011 Pazar

Anne olmaktan korkuyorum cunku..

26.09.2011
 
 
21 yıl önce…
 
9 aydır mutlu mesut yaşadığım yerden zorla çıkarmaya çalışıyorlar beni…
 
15 saat 15 dakika’dır çabalıyorlar. Çıkmamak için; ters durmakta buldum ben de çareyi…
 
 Ancak, direnişim son bulmak üzere artık daha fazla dayanabileceğimi sanmıyorum…
.
.
 
Sonunda beni olduğum yerden zor kullanarak çıkarttılar, boğazım çok yanıyor. Ağlıyorum diye herkes çok mutlu, çok saçma! Olduğum yere geri dönmek için çırpınıyorum ve bu herkesin hoşuna gidiyor. Rezil durumdayım.
.
.
 
Bir bu eksikti karnımın üzerinde bir şey var, aşağıya sarkıyor, yüzünü göremediğim bir kadın kesti az önce onu… Niye ters duruyorum anlamam mümkün değil düzeltseler iyi olacak…
 
.
 
Onu fark ettim…
 
Herkes halime gülerken bir tek o gülmüyor,  gözleri de kapalı, esmer bir kadın… Kirpikleri ne kadar uzun, dudakları da dolgun… Elmacık kemikleri hafif çıkık… Karnına ne olmuş onun?
 
Oradan mı çıktım ben?
.
.
 
Merhaba anne,
.
.
.
 
Uyuyor galiba… Böyle ağlamaya devam edersem uyanacak, susuyorum, uyandırmak istemiyorum onu…
 
Zaten bundan böyle çok gece olacak uyumayacağı,  hem de yalnızca ben büyüyene kadar değil…
 
Artık ben varım hayatında, işgal altında onun hayatı…
 
Henüz bu işgalimi bilmezken ve benim farkımda değilken son kez beni düşünmeden uyusun istiyorum…
.
.
İlk böyle karşılaştık değil mi?
 
.
.
.
Anne olmaktan korkuyorum ben…
 
 
Senin gibi olurum diye korkuyorum sonra da senin gibi olamam diye korkuyorum…
 
Kendimle çelişiyormuş gibi değil mi ne acayip…
 
Sen olmasaydın ile başlayacak tüm cümleler ne kadar kötü bitiyor ne kadar eksik kalıyorum bilseydin anlardın sanırım niye senin gibi olmaktan korktuğumu…
 
Böylesine sorumluluk alabilir miyim ben bilmiyorum…
 
Peki senin kadar başarılı olabilir miyim bu sorumluğu taşımakta?
 
Endişelerini anlamaya , seni anlamaya başlayalı öyle kısa bir zaman oldu ki…
 
Hep kendimle hesaplaşırken sana ne çok haksızlık yaptığımı düşünüyorum. Sen, seni çok sevdiğimi bilsen de en çok seninle kavga edip, en çok sana kızıyorum değil mi? Evet haksızlık bu… Haksızlık yaptığımı fark etmeme rağmen sürdürdüğüm bir haksızlık üstelik…
 
En çok sana sataşıyor senin üzerine gidiyorum…
 
Belki de yalnızca kıskanıyorum seni…
 
 
Hayatımda bir kez bile olsa sana dürüstçe benim gözümden gerçek seni anlatmak istiyorum…
 
Senin iyi yemek yapabildiğini biliyorum ben aslında, bunun için her gün senin yemek yapmanın gerekmediği bir evde senin yapmamandan doğal bir şey yok bence de, sen yorulma diye istemiyorum da aslında bunu…
 
Hep çok düzenli bir evde yaşadım ben, biri sana yardımcı olduğu zaman böyle ama olmadığında da böyle olduğunu gördüm bunun farkındayım…
 
Benim kendim için iyisini düşünmediğim yaşlarda sen benim sana kızmam pahasına çabalamasaydın,  ne okuduğum liseyi ne de şuan bulunduğum üniversiteyi kazanabilirdim, biliyorum.
 
Benimle kavga ettiğinde sana davrandığım gibi bir başkası sana davransa hayatından çıkarabilirsin ama ben senin zayıf karnınım ve ne yaparsam yapayım tüm affediciliğinle yanımdasın sen. Bunun rahatlığını yaşıyorum.
 
Her konuştuğumuz da benim ses tonumu dikkatle takip eden bir annem var benim.. Sana hayır desem de her zaman hislerin doğru, ikimizde biliyoruz.
 
En zayıf anımda sana çok kızgın bile olsam hep seni arayarak bir çare bulacağım kendime,  hep bir adım uzağımda olacaksın sen, biliyorum..
 
Beni uyardığın her şeyi aklımda tutarken 1000. kez aynı şeyi duyduğumda sana kızsam da bir gün bende aynı şeyi istemsiz yapacağım ve bunun farkına vardığımda durup gülümseyeceğim halime , bunu sende biliyorsun.
 
.
.
.
 
Hep seni benden daha güzel buluyor arkadaşlarım,
Gözlerimi senden almışım… Dudaklarımı da…
 
 
Son dönemde sana daha çok benzetiyorlar konuşma tarzımı…
 
Duygusal olduğumu ilk sen söyledin bana,
Ne olduğumu bile bilmediğimi fark ediyorum sen bana bir şeyler söyledikçe…
Duyduğumdan beri daha rahat ağlıyorum sanki…
Daha dürüstüm.
 
Seni seviyorum’u daha kolay söylüyorum artık…
 
Büyüdün dedikçe büyüyorum, çocuksun dediğinde başa dönüyorum…
 
Sen konuşuyorsun ben evriliyorum..
 
 
En yakın kız arkadaşıma ithafen yazıyorum bu yazıyı, kendi mimarıma yazıyorum ona teşekkürden fazlasını borçluyum, evet! Ama şimdilik yalnızca bu geliyor elimden…
 
İyi ki varsın; yanımda olduğun için, karşılıksız sevdiğin için, hala benim yüzümden uykusuz kaldığın için, her sabah beni düşünerek uyandığın için, nefes aldığım için teşekkür ederim…
 
Sanırım burada susmalıyım artık…
Sonrasını konuşarak ifade etmek istiyorum..
 
İki dileğim var..
 
Şayet çocuğum olur ise annesi senin gibi olsun… (ki o da benim gibi olursa çekeceğim var)
 
Ve sen de hep benimle ol…
 
 
Nice mutlu yaşlara…
 
D.B

10 Eylül 2011 Cumartesi

Sarışın kelimesini google da aratmak yasaklandı ya(!) , O zaman bizi devret(ME)sela..

Korkularım var; kendime dair...

Hedeflerime ulaşamamaktan, mutsuz olmaktan, alışkanlıklarımdan vazgeçememekten, inat ettiğim konularda haksız olmaktan... Korkuyorum...

Bir de istemeden normalleştirdiysem diye korkuyorum, onları(!)



Siyasetle ilgili espri bile yapmadığım gözünüzden kaçmıyordur eminim; son seçimlerle birlikte eskiden taktığım pembe gözlüklerimi çıkardım.. Ondandır...

Belki de yeteneğim(?) kalmamıştır... Kim bilir...

Okuyunca sinirlerim zıplıyor elbette, vakıflara(!) devredilen(!) yerleri öğrendikçe, beynimi biri zımparalıyor hissine kapılsam da;

... Davası da kalmadı hani....

Kabul edelim, alıştık biz de.. Alışmış kudurmuştan beterdi değil mi?

Taksici abi öndeki araca değdiriyim mi abla dedi, yandaki banketlere de değdirelim dedim... Ben taksicilere alıştım, mesela...

Her sene bazı insanları (!) baştan yaratılmış olarak görmeyi garipsemiyorum; nabza göre şerbet, köprü, ayı, dayı derken, değişime de alıştım mesela..

İzleye izleye(!) hatta dinleye dinleye , belki okuya okuya yüzsüzlüğe alıştım, MESELA...

Yalancılık, hırsızlık, haksızlık... Gitgide normalleşmiyor mu hayatlarınızda? Erdemli bir ifade takınıp yok artık demeyin; elinize aldığınız gazetede , izlediğiniz televizyonda, gerçekte öyle olmadığını bildiğiniz ama öyle(!) söylenmesini farketmeden kabullendiğiniz herşey de...

Hayatlarımıza tümüyle sokmadık belki henüz, ama bilinç altımızda çoktan normalleştiler MESELA...

Sokakta kısa bir elbise giydiğimde laf söylenmesini garipsemiyorum artık ben! Bu saygısızlık mıdır? Evet! Terbiyesizlik hatta sapıklık mıdır? Kesinlikle! Ama buna da alıştım.. MESELA..

(Birine söylesem de bana dönüp; '' Sen de yarıçıplak gezmeseydin'' dese zamanın getirdikleri mi götürdükleri mi(!) derim bilmiyorum mesela, kıyafeti yüzünden devlet otobüsünde saldırıya uğrayan ; sonrada saldırganı yakalan(a)mayan kız ne derdi acaba!)

Ben gerçekten insanın insan gibi özgürce yaşaması taraftarıyım, bence bir insan istediği , ve kendini kendi gibi hissettiği şekliyle her yere girmeli. İstediği hayatı yaşamalı, istediği dili konuşmalı, istediği ad ile hitap edilmeli kendisine... Ama özgürleşmek bir zümre için mübah olmamalı! Her kesime uyarlanmalı, bir özgürleşme hareketi bir diğer özgürlüğün önünü kesiyorsa şayet sorgulanmalı yanlış bulunmalı...  Dimi? Ama ben özgürlüğük kavramının bir zümreye yönelik yaşatılmasına da alıştım MESELA...


BU NEDENLE...

Yazamıyorum...

Yazdığım da içim sıkılıyor çıkıp gitmek yada bu ''mesela''ları silmek istiyorum...

Meselaları silmeye gücüm yok , çıkıp gitmek de  .......yor.

Susmak en kolayı,
Kolay yolu seçmek ise en zoru galiba....

D.B

p.s  Babam bu yazıların bazı bölümlerinde aslında üzerine çok düşünmüş olduğum şeylerin anlaşılamadığını söyledi kendisi için bir kılavuz yapıyorum;

D.B 'yi anlama kılavuzu (!)

1.  Başlık (Sarışın kelimesini google da aratmak yasaklandı ya(!) , O zaman bizi devret(ME)sela..)  çift taraflı bir gönderme içeriyor.  İlk olarak sarışın kelimesinin bile aratılması yasaklanarak zaten toplum içinde gitgide cinsel bir meta haline gelen kadın kavramını bir de sarışın olarak tukaka ilan eden zihniyete bir gönderme mevcut , 2. kısımda ise herşeyin devredildiği mevcut sisteme bir vurgu var ve son olarak babacım zaten meta haline gelmiş biz kadınların ekstra perçinlenmiş sarışınlığımızla birlikte devredilmesini tavsiye ediyorum.

2. .... olarak geçtiğim bölümler şayet yazarsam senin bana çok argo kullanmışsın şeklinde yükleneceğin bölümlerden oluşuyor.

3.  ...Davası da kalmadı... hani derken hem argo bir söze gönderme yapmayı amaçladım hemde malum savcısı gönderilenin davası hiç olmaz , hatta ve hatta bir de iddiası olmayanın davası olmaz var! Delili olmayanın davası olmaz kısmına ise girmiyorum bile...

  Kısaca   ...Davası da kalmadı...  diyorum ben.

4.  Parantez içine aldığım kısımlar da ise () gelinim sana söylüyorum(!) kızım aslında onu demek istemedim sen anla demek istiyorum.

(Bunu da beni ara yanlış yazmışsın o söz öyle değil , de diye yazdım)
Ama şimdi de fazla açıkladım MESELA...