29 Temmuz 2011 Cuma

Sevgili boşluk ; konunu bilmiyor olsam da bugün ilk defa seni hiçliğe terketmekten korktum...

Her adım da yerini aldığım ılık havanın yerine ben geçiyor isem havayı yerinden etmiyor muyum.?

Yürüyorum..

Hava eski yerine hevesle kavuşmak için koştururken o kısacık bir an hiçlik dolduruyor yerimi...

Yerini bir hiçliğin doldurması...

Hiçlik nasıl doldurabilir ki yerimi? Anlamıyorum..

Yine bir adım attım ; arkamda havanın hunharca hiçliğe saldırdığını duydum; hiçliğin kalmasına imkan yok...

Bir adım ve bir adım daha...

Hiçlik her seferinde kısa bir süre sahip olduğu yerimde; tutunamıyor. Sahip olsa da geçici o...

Ya ben? Bende öyle miyim?

Her istediğimde sahip olabileceğimi söyleyerek kendimi mi kandırıyorum yoksa...

Geri döndüm; üç adım attım. İşte benim boşluğumdayım yine...  Kandırmıyorum... Ordayım işte...

İkna oldum, yürüyorum. bu kez boşluğu beş adımda bir düşünüyorum.. İstediğimde dönebileceğim bir yer orası...

Ama şimdi durmak istemiyorum... Biraz daha ,biraz daha ,biraz daha, yürüyorum.

Yoruldum...

Durdum; yorgunluğum nedeniyle daha uzun bir duraklama bu...

İçinde bulunduğum boşluğa daha uzun süre ayırdım...

Herneyse, madem durmaya karar verdim, geri dönmeliyim...

İyi ama hani durmaya karar vermiştim? Tekrar yürüyerek bu kararı bozmuş olmuyor muyum?

Ya beklemek içinde kararlı değilsem, boşluğu hiçliğe bırakmak istemiyorum tekrar tekrar...

Bekleyebilmeyi istiyordum; öğrenmişim işte ötesi mi var...  Bir de susmayı öğrenir isem...

Herneyse...

Kaç adım atmıştım? Çok uzaklaşmış mıyımdır acaba? 2 adım geri , 3 adım ileri, 5 yana , 7 sağa. Hayır yok!

Bulamıyorum..



Evet! Saçmalıyorum doğru... Yaklaşık 23 satırdır yaptığım şeyin adı bu!

Farkındayım...

21 yaşıma girmek üzereyim ve hayatımı birgün bu 23 satırlık saçmalığın sonunda bulmamak için! Kendim için saçmalıyorum...!


Henüz sahip olmadıklarımı; sahip olamadıklarım yüzünden kaybetmekten korkmak her ne kadar doğmamış bebeğime don biçmekten de öte ; gelecekte okuyacağı üniversitede kadrolaşma olmasın diye şimdiden bilinçli oy atmam kadar obsesif de görünse...

Şimdiden bekleyebilmeyi; kararlı olmayı; öğrenmek istiyorum...!

İyi akşamlar...

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Once kazanandık hepimiz ,sonra evrildik, kaybettik.

Benim babam varya senin babanı döver.. Kabul edin! Ben dedim sizde dediniz...

Bence böyle başladı herşey..

Sonra amca ,dayı diye devam ettik... Ailenin diğer fertlerini dövüştürdük...

Üstelik bir galibi de yoktu gerçekte bu kavganın, bir mağlubu olmadığı gibi... Kavga bile yoktu ki ortada, ama biliyorum ben böyle başladı herşey...

Varolan bireyler var olmayan kavgalarda kıran kırana dövüşürken kimse zarar görmüyordu. Her öne sürülen birey kazanandı, bana göre benimki(!) kazanıyordu her kavgada, ona göre onun ki(!). Herkes inanmak istediği gibi inanıyordu...

Kavga bitiyordu, 2 ders sonra barışıyorduk ya.. İçten içe keşke dövmeseydi babam onun babasını diyordum ben. O da öyle düşünüyordu belki...

En büyük övünc kaynağımız sınıfta en arka sırada oturmak iken, en ön sıradaki birey inek ilan edilmişken, onun babası en arka sıradakinin babasıyla hayali bir kavgadan zaferle ayrılmışken, hiç önemli değildi renklerimiz... neye inandığımız...

Var olan bireyleri gerçek olmayan kavgalarda öne sürdük, hayali kavgalarda kazanan olduk, büyüdük; buna alıştık. Çocukken iyiydi de az büyüyüp büyük çocuk olunca anladım , alışkanlıklar evriliyormuş büyüdükçe, hayal dünyan küçüldükçe hayali şeyler ya yok oluyor yada gerçeğe dönüşüyormuş.

Şimdi,

Var olan insanları, gerçek kavgalara sokuyoruz.. Bizden(?) diye adlandırdıklarımızı yanımıza sizi(?) karşımıza alıyoruz. Kaybediyoruz, kaybettiriyoruz..

Herkes istediğine de inanamıyor bu kez, ayrışıyoruz...

İki ders sonra yanyana oturup barışmıyoruz...Ben keşke benim babam onun babasını dövmeseydi demiyorum... Artik kaybeden bir babaya sahibim,  kinleniyorum. Bir dahakine diyorum! Bu kez  o da kaybetmiş bir babanın evladı, eminim  o da tekrarlıyordur  içinden; birdahakine...!
Gerçekte çözülebilir olanı çözümsüz yapıyoruz. Kendi var ettiğimiz nedenlerle, varolan kavgalarda, var olan bireyleri yok ediyoruz birdahakine, ve birdahakine diyoruz tekrar...

Büyüdük biz ama evrilirken hata vermişiz... Ben verdim. Kabul et sende vermişsin işte...! Öyle başladı herşey...

''Konuşuyorum, anlıyorum da... Seviyorum... Hep yanımda ol istiyorum, . Paylaşıyorum, seninle birlikte okuyorum; ben maketimin pencerelerini keserken sen benim için kapılar oyuyorsun ; ben senin taşıyıcı duvarlarını koyuyorum sen ara duvarlar yapıyorsun... Birlikte yaptığımız maketleri birlikte teslim ediyoruz biz... İyi not al istiyorum.. Aynı şeyi dilediğini biliyorum...  Sen kızgınsan ben susuyorum ve ben bağırdığımda susuyorsun sen... ''

Ben çocukken yanlış demişim... Özür dilerim...

Hadi baştan başlayalım...

Benim babam senin babanı dövmez, dövemez..

D.B

p.s İnanmadığım bir kavgada; bize karşı siz yok benim için! En yakın arkadaşıma siz demek, kendime siz demek gibi... Bu benim kavgam değil!

22 Temmuz 2011 Cuma

Bir süper kahraman büyüttü beni...

22.07.2011

Tanıdığım tek mükemmel erkeğe...

Çocukken süper kahramanımdın, büyüdükçe gözümde normalleştiririm sanıyordum seni! Hayal dünyam ufaldı , ama sen orada büyük kaldın. Senin gibi bir erkek daha tanısam belki olurdu, normalleştirebilirdim...

Olmadı...

O yüzden ben büyüdüm, sen benim süper kahramanım olarak kaldın...
Sen benim kim olmamı ne olmamı istedin bilmiyorum ama ben hep sana benzemeyi istedim.

Kurduğun bazı cümleleri senden önce kurmuş olmayı öyle çok isterdim ki...

Senden daha iyi bir yüzücü olmayı istemedim hiç, senin kadar iyi olmayı istedim, boğazı geçerken birkaç saniye gerinden gelmeyi kabul edememiş gibi görünsem de sen benim mükemmelimsin seni geçmeyi zaten istemezdim...

Senin kadar iyi yemek yapabilmek istedim, senin kadar susabilmek, senin kadar konuşabilmek, senin kadar okuyabilmek... Sen hep hedefim oldun benim...

Viski üzerine kitap okuduğunu gördüğüm de; senin viski'yi bildiğin kadar şarap bilmeye karar verdim... Sen harika yemek yapıyorsun diye gittim bir çok kursa, senin et yemeği yaptığın kadar iyi italyan yemekleri yapabilmeyi denedim. Sen harika tatlılar yapıyordun, ben lezzetli pastalar yapmaya başladım. Dünyanın en iyi suflesini elinden yiyordum bende sana en iyi çikolatalı tartını yaptım.Ya da sen öyle söyledin.

Her konuda öylesine farklı bir bakış açın vardı ki, her cümleni dinlemedim ben! İçtim. Her bahsettiğin konuda fikir sahibi olmak , senin dilinde konuşmak istedim. Bunun için çabaladım...

Seni daha çok dinleyebilmek için okudum , düşündüm, konuştum...

Sen babannemin yoğurtlu köftesini çok seviyorsun diye belki de, en sevdiğim yemek yoğurtlu köfte oldu benim...

Yaşıma rağmen senin kadar belki de daha çok ülke görmüş olmamı istedin. Ben yola senin kadar bilebilmek için çıktım.Sana anlatacak , seni şaşırtacak deneyimler biriktirdim. Her uzaklaştığımda seni çok özledim.

Senin kadar hızlı problem çözmek için matematiği sevdim, zor çözdüğüm her matematik sorusunu senden daha iyiyim bak demek için sana getirdim, hep benden farklı bir yöntemle çözdün sen, hayranlıkla izledim.

Hep ne kadar yakışıklı bir erkek olduğunu düşündüm. Beyaz gömleğin dünyadaki hiç bir erkeğe sana yakıştığı kadar yakışamayacağına karar verdim.

Sana sataşmak alışkanlık yaptı bende, kimseyle şakalaşırken seninle şakalaştığım kadar eğlenmedim...

Zor günler değil çok zor günler geçirdim... Her baba kadar durmadın yanımda ; arkadaşım olarak, babam olarak, abim olarak herşey olarak durdun sen.Sen tutmasan dengem bozulurdu benim. Ama sen vardın işte; şans öyle birşey olsa gerek ben sayende herşeyi yendim. İyileşip eskiye dönmedim üstelik, eski halime iyi ''daha'lar'' ekledim.

ŞİMDİ

Sana sırtımı yasladığımda dünyadaki herşeyi kaldırabileceğimi biliyorum , yanımdaysan ve bana inanıyorsan dünyadaki en güçlü varlıkmışım gibi hissediyorum, hiçbir şeye sana güvendiğim kadar güvenmiyorum, büyüyorum ama hep yanımda sana ihtiyaç duyuyorum, fikrini almadan hiç bir adım atmak istemiyorum.

Sen dinlemeyi sevdiğin için şarkı söylüyorum.Yanında olmayı her güncel konuyu seninle tartışmayı çok seviyorum. Her gece yatmadan önce sana,seni sevdiğimi söylemeden uyuyamıyorum, benim için her zaman çok özeldin şimdi koyucak yer bulamıyorum.

Sen benim mükemmelimsin...

Seni çok seviyorum...



Bu yazıyı 13 temmuz günü yazmaya başladım ben, 22 temmuz da, doğum gününde; yayımlamak üzere...

Her cümle de kelimeler ile oynadım, yerlerini değiştirdim... Her yeni yarattığım kalıpta birşeyleri beğenmedim... Eksik buldum.. Sildim tekrar,tekrar yazdım...

Mükemmele ulaşmaya çalışırken, el neden hep boş kalıyor deneyimlemiş oldum , öyle iyi yazmak istiyorum ki bu sefer; parmaklarım itemiyor tuşları, parmak uçlarımla yaptığım basınç yetersiz sanki.

Kelimeleri kullanma kabiliyetim yetmiyor...

Seninle büyümek, senin tarafından büyütülmek, anlatabileceğim birşey değilmiş benim...

Ben dünyadaki en mükemmel baba'ya sahip kızım... İfade edebileceğimden fazla bu..

Nice güzel, sağlıklı , mutlu yanında olacağım yıllara babacım..

Dilek haklarından bir tanesini ben kullanmak istiyorum; seninkilere yetecek kadar fazla mumun olacak diye tahmin ediyorum...

Hep yanımda olmanı diliyorum...

D.B

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Dün gece Beşiktaş üzerinde uçuyordum...

İçim acıyor, bu roman iyi bitmeyecek...

Bazı şeylerin nasıl biteceğini hep bilirsiniz de sadece kabul etmezsiniz...

Sonuna kadar şansınızı zorlamak sanki sonucu değiştirecek gibi hissettiriyor insana değil mi? Sanki tanrı durup çok çabaladı bu kez kırmızı kar yağsın diyecek gibi...

Kabullenmek genel olarak zor..

Haksızlığa uğramaktan daha kötüsü bunu kabul etmek ve susmak sanırım...

Susmayı hiç beceremediğim bir zaman dilimi var, hep konuştuğum; konuşarak herşeyin çözüleceğini sandığım buna iman ettiğim bir dönem... Uzak olmayan bir dönem...

Her kapının anahtarı kelimeler değil! Değilmiş...

Ama her kapıyı açan bir maymuncuk var, kullanmak ustalık gerektiriyor, olgunluk gerektiriyor ama en çok deneyim gerektiriyor(muş).

Babama susabilmeyi öylesine istiyorum ki ama nasıl becericem bilemiyorum diyordum hep, uzun uzun konuşup bir sonuca varamadık biz. O biliyor ama öğretemiyordu...

Bana susmayı öğretmeyi deneyen çok insan oldu...

Bazen canımı acıtarak, çokca eleştirerek, giderek , gelerek, yalvararak, bağırarak her yolu denemişler...

Öğrenemedim..

Susarak elde edebileceklerimin sayısı damarıma basıldığı zamanlarda aklıma bile gelmiyor...

Hayır , hala öğrenemedim...

Dün akşam balkondan aşığı sarkıttım ayaklarımı, yukarıdan şehrin ışıklarını izledim sustum... Susmanın çok güçlü olduğunu bilirken nasıl olup da bir türlü teoriyi pratiğe dönüştüremediğimi düşündüm...  Susmayı bilen insanları ve neler kazandıklarını düşündüm; mevlananın niçin kendine suskun dediğini ve suskunluğu dinlemenin nasıl olabileceğini hayal etmeye çalıştım; Beşiktaşın üzerinde uçtum; balkona geri döndüm ; o yazıyı tekrar okudum.

 ''Hamuş bişrev''

Sessizliği dinleyebilirken suskunluğu dinleyemiyordum, dinleyemiyorum...

Nerden nasıl başlamalı bulamadım ama sessizliği dinlemek de bir adım olsa gerek değil mi?