29 Aralık 2013 Pazar

Zormuş..


Birini taşımak zordu.

Ama daha zoru inanmaktı biliyor musun?

İnanmak ve güvenmek ne zor şeymiş.



İnsan yükü ağırdır demişler, sahiden öyleymiş.

Noksanları ve tamlarıyla birini taşıyabilmek öyle zormuş ki;

Hayır, ben taşıyamadım.

Ama isterdim, istedim.



Gurur yapmıyorum..

Elimi taşın altına sokmaktan çekinmedim desem yalan olur.

Çekine çekine de olsa koydum ama en nihayetinde.

Zaman aktı, öyle uzun bir zaman değildi..

Taş yükseldi ve hızla çakıldı.

Elim paramparça.

Ne neden yükseldi diye düşünüyorum, ne niye hızla çakıldı diye..

Ben koydum elimi oraya.

Yükselebileceği gibi, düşebileceğini de biliyordum elbet.

Pişman değilim kararımdan.

Olmasaydı, koyamasaydım.

Neye yarardı ki ellerim.

Var iseler hakkını vermek gerekir.


Gerekir değil mi?


Ne de şanslıyım iki elim var.


Teşekkür ederim.


D.B





11 Aralık 2013 Çarşamba

Üzüm Buğusu


Tek damla kıpırtısız ve sakin direniyordu.

Ta ki bir başkası gelip bu sukünete son verene kadar.

Birlikte yer çekimine boyun eğdiler.

Aktılar...


Böyle bir yanılsamanın algı karmaşası yaratacağı aşikardı.

Yer çekimine boyun eğmiş iki damlanın onu karşıma getirmesine imkan yoktu.

Algımın doğruluğuna inanmak istemiş olacağım ki, konuşmaya başladım.



Ne kadar anlattım, ne anlattım hatırlamıyorum.

Sustuğumda; gözler buruna, burun dudaklara evrilmiş ve yok olup gitmişti.

Boşluğa konuşmaktan farkı var mıydı bir yanılsamayla konuşmanın?

Ben de olmadığını düşündüm.

Devam ettim anlatmaya..

Harflerden kifayetsiz kelimeler türetinceye kadar susmaksızın anlattım.

Ne olduğunu, aslında neden tükendiğimi, ne kadar üzüldüğümü, ne kadar düşündüğümü, ara vermeden , nefes bile almadan anlattım.

Bir dakikalık duraklamanın beni susturacağını ve konuşamayacağımı biliyordum.

Tek nefeslik bir haktı bu.

Ve bir yanılsamaya doğru bile olsa, tükeninceye kadar akmalı, bu hakkı iyi kullanmalıydım.



Bazen konuşmak istiyorsun sen de benimle biliyorum.

Bahaneler arıyorsun cümlelerine başlayabilmek için..

Konuşmak için birbirimize ihtiyacımız yok aslında.

Yine de Dinlemek istiyorum seni.



Susuyoruz biz bu sıralar , yanılsamaya terk ediyorum seni her seferinde, sonra da yanılsama terkediyor beni.

Terk etmek eylemi asıl olan en nihayetinde.

Durabilsek keşke diyorum içimden.


Yine bir damla direniyor akmamak için.

Ben camın önünde yine yanılmayı bekliyorum.



Söyleyeceklerim henüz bitmedi.


D.B


''Gürültülü Harflerim Sükuta izdivaç Ediyorlar
Mahrem Duyguları Telveye Terk Ediyorlar Yani
Yorulmadın Mı Dilimden Sessiz Çığlığım
Senin Yerin Dağınıklığım Toparla Kendimi''






29 Eylül 2013 Pazar

Duyabilir miyim seni?


Oraya, benim odama sakladım.

Ve sen bilmiyorsun.


Tesadüflere inanmam ben aslında.


O bulunmayı bekliyor.

Ben ise bulunmamasını diliyorum.

Gerçekten öyle diliyorsam ne için yazıyorum?


Hiç, yapmaması gereken davranışlar konusunda defalarca uyarılan bir çocuğun, bile isteye aynı davranışları sürdürdüğüne tanık oldun mu? 

Peki, tüm o şeyleri yardım istemek ve dikkat çekmek için yaptığına dair bir yazı okudun mu?

Pek çok kleptomanın, bile bile yakalandığını, biliyor musun?

İçinden çığlık atan birine tanıklık ettin mi hiç, sessiz de çığlık atılabilir, duydun mu?

Duymadıysan da duydun işte.




Ne zamandır konuşmuyoruz.


Aylardır yazmadım. Son 1 yılda neredeyse yalnızca 4 kere geçmişim klavyenin başına yazmak için.

Çala kalem bir şeyler karalıyorum aslında..

Ancak kaybediyorum yazdıklarımı pek çok zaman.

Bir de yazıp, yazdığımı unutmak istediğim oluyor.

Aksi gibi onlar kaybolmuyor.

İşte o zaman ben kaybediyorum onları da.



Hayatımda her şeyin öylesine hızlandığı bir dönemdeyim.

Sana anlatmadığım pek çok şey var aslında hayatıma dair.


Ve çok hızla değişirken dünyam.

Her bir gün yenileri ekleniyor anlatmak istediklerime.



Ben de erik mevsimi geçti..

Yeşil ve ekşi erik bulamıyorum.

Keşke mevsimi hiç geçmese diyorum hep.

Neyse ki yeşil elmalar hiç bitmiyor diye tekrarlıyorum içimden.


Dondurma,

Onun da ben de mevsimi yok neyse ki.

Eskisi kadar çok yiyorum.


Yine arada depresif ve agresif oluyorum.

Ama çoğu zaman hiperaktifim hala..


Sabahları erkenden uyanıyorum işe gidiyorum.

Çok.

Zamanım kalmayacak kadar çok çalışıyorum.

Yoruluyorum..

Yorulabildiğim için çok şanslıyım. Biliyorum.



.
.
.
.




Yazmaya devam edersem yazacağımı, saatlerce yazacağımı biliyorum.,

Bu kez dinlemek de istiyorum..

Duyabilir miyim seni?


D.B









12 Temmuz 2013 Cuma

Mesele Sınırlarını İhlal Edebilmekmiş



Kendi sınırlarını ihlal ederek başla yarına.


Her zaman kalktığın taraftan değil de diğer taraftan kalk mesela.

Hep gitmekten korktuğun ama içinde kalan bir yere git.

En söyleyemediğin cümleleri kur aynaya bakarak.

Çok uzun zamandır görmeyip özlediğin birini ara.

Cümlelere ve kelimelere sınır koyma bir gün boyunca.


Elin telefona gidip ekrana baktığında, hiç bir şey yoksa şayet, yerine geri bırakma.

Ne düşünüldüğüne , ya da ne düşündürdüğüne değil, ne düşündüğüne odaklan bir gün boyunca.

Kendini dinle.

Her şeyi herkesi;

Gururunu, korkularını, önyargılarını mantığını ve hatta sorumluluklarını bir kenara bırak.

Madem ihlal ediyorsun sınırlarını.

Sınır koyanlardan arınmalısın en başta.

Yarın ben olmayabilirim biliyor musun?

Daha kötüsü de var, sen olmaya bilirsin.

Sınırlarımız.

Biz yoksak onların ne önemi kaldı ki?

Yarın sen yokken anlamsızlaşacak her şeyi bir kenara koy, sen olmasan bile var olsun istediklerin için at her adımını.

Günün sonunda yatağa yattığında.

Anlayacaksın.

Erken diye bir şey olmadığı gibi. Geç diye bir şey de yok hayatta.

Pek çok doğru bildiğin yanlış ve yanlışların arasında ne çok doğru varmış göreceksin.

En olmaz dediklerin arasında pek çok olasılıkla karşılaşacaksın.

Yaptıklarına şaşıracaksın.

Ve başkalarının seni şaşırtmasındansa kendini şaşırtabilmenin ne kadar özgür hissettirdiğine tanık olacaksın.


Ve yatağına yattığında yaptıklarını sorguluyor isen şayet.

Ama daha az keşken var ise,

İhlal ettin demektir kendini.




Olmadı mı?

O halde yarın tekrar soldan kalkarak başlamalısın güne.




Ve yapamam dediklerini yapmaya ayırmalısın bir gününü daha.

 


5 Haziran 2013 Çarşamba

Tek Cevap Hakkı

Tek cevap hakkı verdim kendime. Doğru bildiğim yanlışlar oldu evet ama yanlış bildiklerim konusunda yanılmadım hiç.

Kurallarım vardı. Hala varlar. Gün be gün artıp azalıyorlar ama nerdeyse hep aklımdalar.

Kırmızı çizgilerim konusunda kararsızım, asla asla dememem gerektiğini öğrendim birkaç sene önce. Dilimi ısırıyorum o günden beri. Büyük cümleler şuursuz insanlara ait bence.

İrade hem en büyük kozum hem de en zayıf noktam biliyorum. Ya hep ya hiç diyenlerden değilim, siyah beyazın yanında gri tonların varlığını reddetmiyorum.

Ama durmam gereken noktayı biliyorum. İşte onu iyi öğrettiler.

Öğrettiler mi sahi? Ben mi öğrendim yoksa? Deneme yanılma oyununda, yanıla yanıla öğrenmiş olabilir miyim?

Bu kez deneme yanılma yöntemini tercih edemeyeceğim bir soruyla yüzleştim.

Denememem, yanılmamam  şart.

Tek soru var önümde, tek yanlış şık. Birden çok yanlış olur normalde sorularda değil mi?

Değil işte. Bu sorunun tek yanlış şıkkı var.

Ne kadar kolay değil mi?

Değil.

İnanın o kadar kolay değil.

Beynimle barışık olmama rağmen bu kez, yanıltıyor beni. Yardımcı sayılmaz. Kendi halime bırakmış gibi umursamıyor durumu, alternatifler yaratmak konusunda kısır kalıyor.

Kendi kendime konuşuyorum.

O beni dinlemiyor.



Kendini durduramıyorsan şayet,

Ve yanlış şıkka gidiyorsa elin.

Kaçacaksın.

Öyle uzağa kaçacaksın ki;

Durduramadığında kendini ne işaretleyecek kalem olacak çevrende,

Ne de soruyu hatırlayacaksın.

Şıklar yanlış ya da doğru olmayacak soru olmayınca.

Ve durdurman gereken bir sen bile olmayacak belki, kim bilir...

Kaçamıyor musun?

Boz o halde..

Soruyu sil..

Tek bir an bile olsa durdur kendini ve doğru şıkkı işaretle.

Ne yaparsan yap.

Unutma.

Tek yanlış tüm doğruları götürebilir bazen.

D.B




27 Mayıs 2013 Pazartesi

Hamuş Bişrev

Bazı cümleler vardır.

Daha söylerken sözcüklerinizi yutmak ve durdurmak istediğiniz.

Ve konuşmalar vardır, alt metinlerinden çok uzak olan.

Aslolan anlattığın ve anlatmak istediğin arasındaki farkı azaltmaktır.

Çünkü söylenenler söylenmek istenenelerin önünü kesiyorsa şayet, tek çözüm susmaktır.

Susmak...

O en zoru kanımca.


Risk almayanlar, tecrübe edenlerdir.

Tecrübenin getirdiği en büyük ödüldür susabilmek.

Ve tecrübe size en azından berabere kalabilmeyi garanti eder.

Yeterice iyi bir garanti değil mi sizce de?



Yine mesneviye gitti aklım.

Gidip gelip neden bu noktada çözümsüz kaldığımı bulamıyorum.

Suskunluğu dinlemenin bir yolunu arıyor ve konuşurken buluveriyorum kendimi.

Kurmak istemediğim pek çok cümlenın önüne geçemezken, en azından içimden geçenleri de bu cümle dizisine eklemeyi istiyorum.

Olmuyor..

Ne susmayı becerebiliyorum.

Ne de en azından gerçekten hissettiğim gibi konuşabilmeyi.

En büyük korkularım, en sıradanlaştırılmış halleriyle evriliyor cümlelere.



Kabul ediyorum.

Sessizliği dinlemek, suskunluğu dinleyebilmek yolunda bir adım değilmiş.

Ancak denemeden bilemezdim.

Öyle değil mi?


D.B


























12 Mart 2013 Salı

Yenilmek güzeldi aslında, yeni bir yenilgiye hazırlanmak, güzeldi...

Küçük dünyalarımızın içinde büyük korkularla yaşadık biz.

Ama'larımız vardı...

Ya olmazsalarımız da çoktu..

Hep bir adım geride durduk...

Durduk da ne oldu?

Beden durdu, ya akıl?

Zihin?

O durdu mu?

Durduramadık onu, tek sözümüzün geçmediği yer zihin de değildi üstelik...

Daha aşağılarda sertçe vuran bir şey daha vardı...

O da durmadı...

Yine de ya olmazlar vardı ya..

Beden durdu..

Dil durdu..

Kelimeler gitti...

Ölü bir beden hiçti ve hiç olmayı seçen de bizler...

En kötü karar kararsızlıktan iyiydi, en kötü nedenin nedensizlikten iyi olduğu gibi.

Kararlar aldık ve büyük sözler söyledik...

Kolay olanı seçtik ve müspet sonuçlar doğurduk zihnimizde...

İyiydik hoştuk kaçak iken..

Alışılmış iyiydi ve bilindik olan seçilesi...

Kalp attı, akıl geldi ve düşündük istemeden...

Kaçamadık...

En iyisini yaptık...

Takıntılarımızı itmekte gösteremediğimiz ustalığımız ortaya çıktı aniden ve takıntılarımızı geri yüklerken ustaca davrandık bizler...

Yenildiğimizde kalkıp savaştık ve bir kere daha yenildik...

Bu kez daha iyi yenildik...

En iyi yenilgiyi elde edebilmekti aslolan ve bir kez daha kalktık ayağa..


D.B


P.S  Ne zamandır yazmıyorsun, aynı yazıları dönüp dolaşıp okumaktan bıktım diyordun..
Bu yazı senin için olsun...