Sen bana bu soruları sorduğunda;
Farkettim..
Şimdi bile kaçıyor olduğumu...
Yazılarımı okudum, kelimeleri evirip çevirip aynı noktaya getirdiğimi ama nokta koyamadığımı farkettim.
Hep üç nokta koymuşum sonlara...
Kaçmışım..
Söyleyemiyorum demişim..
Anlasın, demişim.
Kendi kendimden yardım istemişim, susarak.
Kabul etme yine ama kaçtığının kanıtı bu üç noktalar demişim..
Hiç yazmaya, olup biteni kendi gözlerimin önüne sermeye cesaret edemediğim olmuş muydu?
Pek çok kez!
Bazen öyle korkuyorum ki bu tuşlara basmaktan.
Köşe bucak kaçıyorum.
Günlerce açmıyorum bloğumu.
Kağıt kalem almıyorum yanıma derse giderken...
Günlerce çizmiyorum bile..
Dayanamadığım zamanlarda oluyor elbette,öyle zamanlar söz veriyorum kendime..
Yazdıklarımı, okumamak üzere yazıyorum.
Yazmak..
Bilmek ve kabul etmek aslında,
Kendine unutma şansı vermemek.
Reddetmekten, unutmaktan vazgeçmek.
Kendi kendine konuşmak.
Yazdığın konu hassas ise şayet her bir tuşun, içine büyük bir darbe gibi aksetmesine izin vermek.
Nakış gibi işlediğini sandığın yazın , her kelimesiyle acıtırken seni , dur diyememek.
Oldu evet...
Bu cesareti gösteremediğim oldu, hemde pek çok kez..
Ve hala oluyor..
Şimdi yazsam kelimeler akar ve ben önüne geçemem biliyorum.
Ama yine cesaretim yok..
Düşünmeye, yazdıklarımı kabul etmeye, cesaretim yok..
Bir ışık bile yok...
Nokta koyduğumda, yaşayacağımı bildiğim şeyi yaşamaya cesaretim yok
Yazının bitmesi tüm bu darbeler zincirinin sonu değil çünkü..
Bittiğinde geçeceğini sanmak yanılgısı ilk sözcüğe gözlerimin kaymasıyla son bulur biliyorum.
Bir başkasının yazısını okur gibi içerim kendi kelimelerimi,
Tekrar tekrar okur, tekrar tekrar aynadaki aksıma bakarım,
Gördün mü?
Cevap için beklerken bile düşünmek yordu beni..
Bir de yazsam...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder