Her yenilikten korkuyorum ben...
Her başlangıç bir gerginlik...
Öss'de bile ilk soruyu beklemedim mi rahatlamak için, yarış atı gibi hissediyorum kendimi, hırslarımı sevmiyorum, bazen yalnızca gitsinler ve dönmesinler istiyorum...
Yenilik bilinmezliği de getiriyor ya beraberinde belki onun korkusudur bu...
Eski iyidir...
Oyun oynamayı çok severdim. Kendi kendime oynuyordum. hesaba katmadığım bu hayatta tek başıma olmadığımdı galiba...Hayatıma giren insanlarıda kendi oyunuma dahil ettim, en iyi oyun arkadaşımı da böyle kaybettim...
9 yaşımda başladığım bir oyunun son piyonunu düşünmeden kaleye çevirerek büyük bir hata yaptığımı farketmek için 20 yaşıma girdim, geç kaldım...
Sahi geç diye bir şey yok ki hayatta...
Her geç'i bir yeniyle alt edebilirim sanıyorum...
Eğer bir piyonum daha var ise ,ki nefes alıyor isem var demektir, onu son kareye getirdiğimde istediğim taşı alabiliyordum; değil mi? Vezir ,şah yada kaleyi değil... Kendi piyonumu istiyorum...
Öyleyse..
Son piyonla, istediğim piyonu kazanmak üzere oynayacağım, nasıl olucak hiç bilmiyorum.
Sonra o piyona piyon olarak çok değerli olduğunu anlatmalıyım, kale yada fil olmak istememeli.
Benim en değerli taşım, olarak kalmalı, aynı oyunu oynamamalıyım onunla, şimdi kaybedilmişler arasında bile olsa o hala benim en değerli taşım. Hiç kaleye çevirmemeliydim onu...
Hep kalmalıydı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder