18 Mayıs 2011 Çarşamba

Taşkışla'dan Taksim'e...

Taşkışla’dan her çıkış öncesi zorunluluk haline gelmiş gibi görünen bir ritüel tekrar eder. Ağır kapı itilir ve koca bir şehrin ortasında, tıpkı bir hazine gibi dışarıdaki hengâmeye inat huzurlu orta bahçe karşılar, geçiş ve çiğnenme mekânı olmaya itiraz eden orta bahçe duraklatır. Bir sigara ile selamlayarak, bir diğer kapısına yönelip hoşça kal dersiniz, huzurlu dikdörtgene…

Hep bir bekleme vardır bu taş yapıya giriş ve çıkışlarda, gerçekten denk mi gelir yoksa sadece bu binadan ayrılma ya da binayla birleşe sonucu, bilinçaltının duraksamasının bedene yansıması mıdır bilinmez…

Duraksama sonrası taş yapı sırta alınıp; sol koldaki yol yutulur. Solda Taşkışla uzanırken göz ileride ışıklara kayar, hız ayarlanır, ışığa yetişilir ya da her zaman olduğu gibi son anda kaçırılır.

Her ışık bekleyişinde solda gökyüzünü delen, sizi çiğneyen Ritz Carlton hırsla daha da, daha da yükselmek ister gibi karşılar bakışlarınızı. Gülümsersiniz, huzurlu dikdörtgen ve içinde yaşayanlarla nasıl bir tezatlık oluşturduğu çakar beyninizde aniden, bu trajediye kim bilir kaçıncı kez gülümseyerek geçer ve sağınızda Ceylan oteli sevgiyle bağrınıza basarak, saygı duyarak selamlarsınız, hırslı rakibi ile kıyaslandığında bu sevgi ve saygı duygularının kuvvetlenmesi kaçınılmazdır. Çokça mağrur görünür gözünüze.
Yokuş yukarı yürümeye devam ederek sağda yeşil ile karşılaşır, solda bitişik nizam yapıların önünden geçerek ilerlersiniz. Mümkün olduğunca yeşilden uzak ama inşaat ve tadilat çalışmaları nedeniyle solda da çok olamayarak; bazen sol bazen sağ ritmik ama plansız bir akışın içinde yerinizi alırsınız.

Bir süre sonra öğrendiğin içselleştirdiğin, meydan tanımını karşılamayan ama meydan adını alan o yere gelene kadar akış içinde devam eder ve solda batı yakası hikayesi ile karşılaşınca durur bakış atarsınız, örnek cepheye.

Meydan olup olmadığını sorgulayıp durduğunuz çiğneme alanı ile karşılaşma hep hızlı olur. Duraklatmaz! Seri, işini yapan bir memur gibi; işini yapar ve aktarımınızı tamamlar. Bir an durup bu iş kolik adama şöyle bir bakarsanız çekinmeden ekşittiği yüzüne; acele etmenizi öğütleyen bir bakış yerleştirir. Mecbur devam edersiniz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder